Panayır alanına dönen televizyonlarda bit’leri parmaklarla sayılan karelerin keyfi!

Zaman tünelinde geriye gidemesek de geçmişi günümüze uyarlayabiliyoruz. Olduğu gibi geçmişi görmek yorucu olsa da Lee Hasler bizim için yeniden icra ediyor geçmişi.

Derin sohbetlere dalınsa bile Commodore Amiga diyince hala bir çok muhabbet yarıda kesilir. Bir anda ortamdan sesler yükselir. Monkey Island, Rick Dangerous, Sensible Soccer…Böyle gider bu curcuna. Birisi son nefesini verene kadar da sürer. Grafik alanında ilk görsellerimiz olan bu yapılar, bizi içine çeken puslu bir dünya artık. Ama o taddan da ayrılamıyoruz. Pacman ile başlayan çılgınlık Playstation’lar da sürüyor. Gene de ilk göz ağrısının yeri apayrı.
O köşeli maviler, yuvarlak olamayan hatlar üzerine çekilmiş cakalar beynimize kazınmış durumda. Artık scene partilerinde ya da reklamlarda görebildiğimiz bu tarz çizimleri yapan birileri var elbet. Hatta o derece ki, bu tarzda inat edip güzide sanat akademisi Kent Institute Art & Design’ı onur derecesiyle bitirenler bile var.

Amiga ve Nintendo bağımlısı bir insan da Lee Hasler. Kendisi küçük yaşlardan itibaren grafiklerle iç içe büyüyor. Bir an boşu yok. Belli bir yaşa kadar görüyor, ardından yapmaya koyuluyor. Daha eğitim yıllarından geleceğe sesleniyor. İlk olarak da Apple Mac ile Amiga’yı birlikte çalıştırıyor. 70’lerin çocuğu olan Hasler televizyonda gördüğü yaratıklara hayran. Onların büyüsüne kapılıyor. Bunun üzerine hayatına Japon robot oyuncakları da girince iş iyice çığırından çıkıyor. Bir yanda Apple Mac ve Commodore Amiga tual, diğer yanda ışınlar saçan robotlar ve yaratıklar sanatçının hızını alamamasına neden oluyor. Hayal dünyasını doyasıya yaşayan Lee Hasler illüstrasyonla bir daha hiçbir zaman kopamayacağı bağlar kuruyor. Derinlerden çıkarttığı renkli taşları ise yüzümüze gözümüze sürüyor. Kömürden çıkarılan mor renk gibi o da beyninden bir parçayla sizi dehşete düşürüyor. Bu euphoria’nın yarattığı mutluluk uzun süreli olabiliyor.

Lee Hasler’ın Eyeport projesindeki illüstrasyonlarının en vurucu özelliği; seçtiği hatları ve açıları. Öncelikle karakterleri köşeli çiziyor sanatçı. O kadar köşeli ki, lego insancıklarının kafalarından da köşeli. Bildiğiniz küp kafalı karakterler. Hepsi de bulundukları ortamı çok iyi ifade ediyorlar. Lee Hasler’ın çocukları için yarattığı dünya içinizi ısıtıyor. Gerçeklik payı o kadar yüksek çözünürlükte ki gözleriniz içinde kayboluyor. Sizi davet eden bir dünyası var elbette eserlerin. İçeri girer girmez keskin hatların kenarlarına takılıyor gözleriniz. Doğru tahmin ediyorsunuz, birazdan sizi parçalara ayıracak olan bu kenarlar. Lakin panik yapmaya gerek yok. Çünkü algının ani değişiminden dolayı belirgin bir seçicilik olamıyor bünyede. Daha yeni dahil olduğunuz boyutun normal dünyayla hiçbir bağı yok. Gittiğiniz yol da yol değil zaten, rüya. Ama siz bunu da önemseyemeyecek durumdasınız. Görüş açınızın sınırlarını zorlayan duruşları var eserlerin. Derinlik hissi son derece başarılı bir şekilde verilmiş. Gerçekten başka bir boyutta olduğunuzu kabul ediyorsunuz artık.

Görsel iletişimin kendi içindeki zoraki devinimini zaten televizyonlardan takip edebiliyoruz. Bilgisayarlar da keza aynı dertten muzdarip. Gerçeklik bu makinelerde kendi sınırlarını zorlarken, teknolojinin getirdikleriyle insan çakışıyor. ‘Bu kadar da gerçek olamaz!’ ya da ‘Yok böyle bir hayat’ dediğimiz bir çok görselle karşılaşıyoruz. Makinelerin ve gerçek hayatın buluşmasına hala tam anlamıyla alışamadık. Bu Dünya’dan değilse bile bu Dünya’yla bir bağlantısı olsun istiyoruz. Sonuçta bu zoraki bağı kendi yaratmak istiyor sanatçı. İşlerinin çoğu günlük hayatın en yalın halinin, en farklı yaklaşımları. Sanatçı yapıları sabit bırakıp karakterlerin boyutlarıyla uç seviyelerde oynuyor. Gerçekten öyle bir dünya olmadığını kabul ediyorsunuz. Ancak ‘keşke böyle bir dünya olsa’ da diyorsunuz.

Yaşam alanımızın gerçeklerle sınırlı olduğu bir dünyada bulunuyoruz. Ne yazık ki hayallerimiz her yerde ve her zaman kabul görmüyor. Hatta hayaller toplumda marjinal bir kesim dahi oluşturuyor. Ancak marjinal kesimin toplumu beslemesi gibi hayaller de bizi besliyor. İsteklerimiz ve kendimize olan inancımız sayesinde görebildiğimiz bir alan daha yaratıyoruz. Gökyüzünü yeşil görmek isteyebiliyoruz. Ellerimiz kocaman olsun, kafamız ise küçülsün diyebiliyoruz. Bizimle de aynı istekleri paylaşan birinin çalışmalarını görünce de seviniyoruz. Daha da ötesi sanatçıyla etkileşime geçerek kendi dünyamızı onun dünyasıyla harmanlıyoruz. Paylaştığımız frekansın her iniş çıkışını eserlerinden alıyoruz. İşte gerçek dünyayı yeniden yaratan adam Lee Hasler.

Dediğimiz gibi hayatın içindekileri de işlerine sıkça yansıtıyor. Varolan üzerinde oynama yapmadan tasarlıyor her şeyi. Teknik anlamda yaptığı çok basit bir illüzyon; ekseni üç boyutta kırıyor İşte bu başarılı hareketler ve yıllardır kendini kaybettiği çocukluğu ona bir hediye de veriyor. Deneysel illüstrasyon ve tasarım dergisi Fuse’un tasarım ve doku yarışmasının dört galibinden biri de O oluyor. Pop-art çalışmalarında kolaj tekniğinin de onu beslediğini biliyor Hasler. Beynini bir örtü gibi seriyor renkler ve dokular üzerine. Kısa da olsa görüşme fırsatı yakaladığımız sanatçı bu sıralar Eyeport projesine odaklansa da yeni bir ‘açı’ daha yakaladığının sinyallerini veriyor. Beğenilerini ifade ederken etkilendiği sanatçıların da ( David Lynch, Sonic Youth…) gerçekliğine katkısı olduğu yadırganamaz. İllüstrasyonda makine dilini parçalayacak kadar ileri gitmiş kendisi. ASCII format üzerine gittiğini belirten bu Amiga ve Nintendo sever insanın nasıl dokular yaratacağı ise meçhul.

::: http://www.eyeport.co.uk
::: http://www.leehasler.com

Fi tarihinde Nokia CP için kaleme alınmıştır.