BMW E92 M3 GT2 | JEFF KOONS 2010

 

İhtişamı ve gücüyle otomobil dünyasına Almanya damgasını vuran firmalardan biri BMW, döneminin en ileri araçlarını o döneme ait olmayan sanatçıların ellerine bırakıyor. Boya kutularına sokulmuşa benzeyen bu araçlar futuristik eğlencelerine davetkar bakışlarla çağrıda bulunuyorlar. Karşınızda tarihin duvarlarına kazılan en renkli oyuncak otomobiller!

BMW 3.0 CSL | ALEXANDER CALDER 1975

1970’lerde tüm yarışlarda rakiplerine toz yutturan 6 silindirli 430 beygir gücündeki BMW efsanesi 3.0 CSL spoiler’ı ile tarihe kazınmıştır. BatMobile olarak da bilinen araç aynı zamanda abs fren sisteminin ilk kullanıldığı kontrollü savurganlardan. Yarışlarda bu kadar iddalı olmasını da mühendislerin marifetli ellerine borçlu. Bir tek mühendislerin elleriyle metalin soğukluğunu gideremeyeceklerini bilen firma, aracı emin ellere teslim ediyor. 1898 doğumlu heykeltıraş Alexander Calder’ın ölümünden önce yaptığı son çalışmalardan biri olan BMW 3.0 CSL, sanatçının imzasını aldığı yıl olan 1975 ve sonrası gelen 80’lerin temel renk dalgalarını tüm ahengiyle ortaya sunuyor. Kanatlarında ve burnundan tepesini yalayarak geçen sarısı, kırmızısıyla adeta bitmeyecek bir şekere benzeyen araç; motorunun akıl almaz gücünü bu dadaist sanatçının desenleriyle dışarıya aksettiriyor. Kalabalıkla ilk buluşması 24 saatlik Le mans yarışlarında büyük ilgi toplayan araç; sanatçının 11 Kasım 1976’daki ölümünden sonra Whitney Amerikan Sanat Müzesi’ndeki geniş çaplı retrospektif sergisinde ziyaretçilerle buluşuyor.

BMW 3.0 CSL | FRANK STELLA 1976

Bir önceki yıl Alexander Calder’ın desen uygulamasının tam tersine, Amerikalı minimalist ressam Frank Stella 3.0 CSL’e daha sade bir tutumla yaklaşıyor. Çizgi şeritler ve onların deformasyonlarını kendine malzeme edinen sanatçı, geometrik formları kullanarak kendine bir dil yaratmış. Aracın ön kanadından arka kanadına kadar alt desen olarak noktasal anlatımla yerleştirdiği ızgaranın üzerine doğaçlama çalışarak çizgilerle olan birlikteliğini bu yansıtmış. Alan üzerine yerleştirdiği figürlerle aynı zamanda aracın yol tutuşuna da bir göndermede bulunuyor. Le Mans’da sergilenen BMW 3.0 CSL, motor yarışları tutkunu olan Frank Stella için ayrı bir yere sahip.

BMW 320i | ROY LiCHTENSTEiN 1977

BMW Art serisinin en hareketli yılları aynı zamanda BMW’nin üst üste zaferler kazandığı yıllara denk geliyor. Bulunduğu zamanı ortadan ikiye yarıp geçen bu araçların performansları kadar, onlarla çalışan sanatçıların uygulamaları da dönemlerini yansıtıyor. BMW, ısrarla sürdürdüğü “sıra dışı” sanatçılar serisine 1977’de Roy Lichtenstein’ı da ekliyor. Pop-art kültürünün altını yakanlardan biri olan sanatçı, daha çok çizgi roman tiplemeleri ve pointal çalışmalarıyla tanınıyor. Onomatopoetik, yani ses efektlerini karikatürize ederek anlatım, gelecek pop-art çalışmalara ilham kaynağı olmuştur. Şu an Burger King’in bazı şubelerinde Lichtenstein’ın çalışmalarından esinlenilen, noktasal geri plan üzerine çizilmiş karakterler ve onomatopoetik efekt balonlarını görebilirsiniz.

BMW M1 | ANDY WARHOL 1979

Geleneksel sanat anlayışını öncesinden gelen postmodern dalgayla yerle bir eden Dünya, artık yeni bir görünüşe ihtiyaç duymaya, popüler olan her şey ayakta kalıp yok olmak için kendini ortaya atmaya başlamıştı. Dönemsel patlamaların hızını alarak ilerlediği 70’ler sürecinin ve bakış açılarının bir nokta tıkanmasının nedeni, hayatla dalga geçmesini bilen sanatçıların işine gelmişti. Tüm bu açgözlülük karşısında bir eli çorba konservelerinde süzülen, diğer eline aldığı muzu 450 beygir gücüyle BMW M1’e vurdu. Hızla gelen sanat akımlarının en güzel dönemecindeki mihenk taşı Andy Warhol, kendine yakışır bir tasarımı BMW’e hediye ediyor. Geneldeki kırmızı rengin kışkırtıcılığı, aracın üstünden kanadına kadar akan mavi ve yeşilin yanıltıcı parlaklığı; otomobil dünyasının ilk yırtıcılarından olan M1’i dışarıdan sempatik bir araç gibi göstermekte. Oysa ki Giugiaro’nun tasarımı, bir İtalyan bakışıyla Lamborghini tarafından toparlanmaya başlandığında sonucun bu kadar tatmin edici olacağı tahmin edilmiyordu. Sırtınızdan omuriliğinize, oradan da soğancık yardımıyla tüm vücudunuzu yayılann 6 silindirli içinde at koşturan bu motorun heybeti, aracı yanına yaklaşması tehlikeli bir canavara çeviriyor.

BMW 635 Csi | ERNST FUCHS 1982

200 beygir gücündeki bu aracı teslim ettikleri kişi ise karartıların içinden renkleri çıkartıp tüm kudretiyle tablolarındaki karakterlere can veren Ernst Fuchs oluyor. Tam da bu dönemde sanatçı karakterlerine daha renkli bir yaşam getiriyor. Hepsinin yaşanmışlıkları fırça darbelerinden açıkça görülüyor. Sanatçının topluma refleks etkisi olan sorgulatıcılığı 80’lerin yeni gerçekliğine yön veriyor. Siyah zemin üzerine alev desenleriyle süslenen 635 Csi, Ernst Fuchs’un isteği üzerine korku, dehşet, hız ve zevki bir arada yaşatıyor.

BMW 635 Csi | ROBERT RAUSCHENBERG 1986

BMW 635 Csi | ROBERT RAUSCHENBERG 1986

4 yıl önce Ernst Fuchs’un boyalarına bulanan Csi’ın, 184 beygirlik modelini bu sefer Amerikan ressam, heykeltıraş ve grafik sanatçısı Robert Rauschenberg elden geçiriyor. BMW’nin dönemin sivri sanatçılarına olan ilgisi; Amerikan sanat tarihinin yakın dönem isimleriyle çalışmasına varıyor. Robert Rauschenberg algısının tablo ve grafiklerdeki karmaşık düzeni aracın üzerine farklı bir sempatiyle yerleşiyor. Bronzino’nun en bilinen eseri “Man of the World” ve Fransız sanatçı Jean Auguste Dominik Ingres’in bir çalışmasını kapılara; kendi çektiği orman ve çimen fotoğraflarını da ön kaportadan arka panele kadar siyah beyaz tonlarla yerleştiriyor. Seri üretime geçilen ilk Art Car da Rauschenber imzalı 635 Csi oluyor.

BMW M3 | KEN DONE 1989

Bu sefer Avustralya doğumlu bir sanatçı ile çalışan BMW, yıllarca bir numara olacak binek otomobili (!) M3 serisinin doğal vahşiliğini yansıtmakta başarılı bir isim buluyor. Ken Done 14 yaşında okuldan ayrılıp kendini sanat camiasına adayan bir haylaz. Amerika, Avrupa, Asya derken Dünya’nın her yerindeki çalışmalara bulaşıyor. UNICEF kartlarında gördüğümüz resimlerden bir serisi de kendisine ait. Seçtiği canlı renklerin yoğunluğunu ve Avustralya’nın kendine özgü sembollerini araca yediren sanatçı, aracın dilinden anlayanlar için kendini teknik anlamda da en iyi şekilde ifade ediyor.

BMW M3 | MICHAEL JAGAMARA NELSON 1989

Aynı yıl içinde bir diğer Avustralyalı sanatçı ve aynı otomobilin lanse edilmek üzere sanat için soyunması BMW’nin M3’e gösterdiği neredeyse üzerine titrer ilgi halini belirtiyor. Haksız da sayılmazlar. Binek otomobile dönüşmediği günlerde yarış pistlerinden çıkmayan alev makinesi, Aborjinler’in duvar resimleriyle süslenerek gelecek nesil araçların temeli olduğunu bağırıyor adeta. Papunya sanatının imgesel anlatımını kullanan M. Jagamara Nelson vahşi M3 üzerinde suyun, mağaraların, insanın ve hayvanların habitatını; zamansızlığıyla meşhur Avustralya çöllerinde ilerleyen bir ruha benzeterek yaşatıyor.

BMW 535i | MATAZO KAYAMA 1990

2000’e kadar BMW’nin karakteristik dış hatlarını yansıtacak bu modeli, döneminin yeni airbrush ( püskürtme ) tekniğiyle Japon sanatçı Matazo Kayama renklendiriyor. Gümüş rengini püskürterek üzerine, ikinci katmanda klasik Japon teknikleri Kirigane ( metalle kesim) ve Arare ( folyo )’yle uygulamaya geçiyor. Gümüş, altın ve alüminyum folyolarla transfer geçişler yapan sanatçı; “kar, ay ve çiçekler” temasını aracın sonsuz güzelliğine bahşediyor.

BMW 730i | CéSAR MANRIQUE 1990

Aracın bitmez tükenmez enerjisini en iyi şekilde anlatan bir başka sanatçı da César Manrique. BMW’nin bir diğer vazgeçilmezi olan 7 serisi her zaman özgürce dalgalanan gemi yelkeni edasını; üzerinden akan canlı renklerin ganimetiyle dışarıya da anlatabiliyor. Bu aracın değeri ve önemi; sanatçının bu çalışmadan iki yıl sonra bir otomobil kazasında ölen mimar, çevre planlamacı, heykeltıraş, danışman kimliklerinin birleştiği ortak disiplinde yatıyor. Renkler ve ahenkleri otomobili şeker gibi yenebilecek bir kutuya çeviriyor.

BMW 525i | ESTHER MAHLANGOU 1990

BMW Art Car serisinin ilk bayan sanatçısı Güney Afrika topraklarından yaptığı anlatımlarla Esther Mahlangou oluyor. Aracın siyah zemini üzerine yaptığı desenler, G.Afrika halkının evlerine renk kattığı objeler. Eserlerinde G.Afrika halkının hiyerarşisinden bahseden sanatçı, aynı zamanda oradaki yaşamın böyle yabani bir obje için nasıl zararsız hale getirilebileceğini kamuflajlarla vurgulamış. Afrika Ndebele sanatının ufak örneklerini daha önceden 5 serisinden bir aracın kapısına resmetmiş olmasının ardından, BMW ekibi Art Car serisine Esther Mahlangou’yu davet ediyor.

BMW Z1 | A. R. PENCK 1991

Yolların vazgeçilmez havadarlarından üzeri açık bir Z1 ile yolculuk yapmak size yaşadığınızı hissettirebilir. Mekanik bir ekipmanlar korosunun içinizi ürpertmesiyle kafanızı kaldırmadan dahi etrafınıza bakabilir, gökyüzündeki bulutlarla yarışabilirsiniz. Tercihen trafiğe kapalı alanda bir saat gittikten sonra ilkel dürtülerinizle baş başa kaldığınız bir yol kenarında inebilirsiniz. Kırmızının vahşiliğiyle ortaya çıkan canlılık temel alınarak siyahın aldatmacasıyla hareketleniyor. Asıl adı Ralf Winkelman olan A. R. Penck’in eski duvar resimlerinden görselleri kullandığı çalışmasındaki ilkellik, BMW Art Car serisinin yenilikçi anlayışını pekiştiriyor. Hızı ve zarafetinin bileşkesi siyah ve kırmızının kendi içinde kayboluşları, altındaki motorun gürültüsüyle yürüyen bir hikayeye dönüyor.

BMW SERİES 3 RACER | SANDRO CHİA 1992

Soyut anlatımları tercih ederek izleyeni düşünmeye iten ve böylece eserlerine herkesin öznel bakışıyla değerlendirebildiği bir canlılık geldiğini söyleyen Sandro Chia, aracın üzerine adeta aracın kaderini çiziyor.BMW 3 serisi E koduyla 1991’den günümüze kadar uzanan bu zengin serinin adeta kaderini çiziyor. Aracın kapı kısmındaki suratların birbirine geçmişliği, fondaki karmaşa, üzerinde taşıdığı bir dünya insanla o kaotik gücü hissediyorsunuz. Aracın gaz pedalına basıp yeri süpürmek istememek içten bile değil.

BMW 850 Csi | DAVID HOCKNEY 1995

Bu sefer bir İngiliz ile karşılaşan Almanlar, pop-art serisine devam ederek 91’in sonlarında çıkan araçlarının revize edilmiş halini en kısa zamanda popüler olmaya aday gösteriyorlar. Ressam, fotoğraf sanatçısı ve tasarımcı kimliğiyle boyadığı aracın uzun burnundaki gözler ve üzerindeki dişler, soyut anlatımın en yalın hallerini sergiliyor. Böyle bir teklif geldikten sonra aracı görmeye gittiğinde uzun bir süre bakıp neler yapabileceğini düşünen Hockney, aracın mekanikliğini gizlemekten çok mekanikliğinin doğasını tanıtmak istiyor. Ve bu bahaneyle uzun bir süresini otomobilin içinde geçiriyor. Sonucunda ulaştığı başarı ise içerinin olabildiği kadar dışarıda gözükmesini sağlamak. Aracın içindekilerin neye benzediğini biliyorsanız mekaniğin doğasını da anlayabiliyorsunuz. Ön kaportasında size bakan korkutucu gözler ve sivri dişler değil, tekerlekler ve motor bulunduğunu düşünürseniz içinde keşfedilecek bir dolu parça var.

BMW V12 LMR | JENNY HOLZER 1999

V12 LMR, Art Car serisinde bir ilk ve serinin uzun süren sessizliğinin de başlangıcı oluyor.İlk kez bir yarış otomobilini seriye katmayı düşünen BMW ekibi; Amerikanın konsept sanatçılarından Jenny Holzer’in yaklaşımını yarışlar için ironik buluyor. Holzer’in renkli golf toplarından, ışıklı reklam tabelalarına kadar yazdığı tek şey var: “ Protect Me From What I Want”. LMR’ın üzerindeki klasik yazı tipi ve beyaz renginin tam ortasına, pilotun da etrafında yazan bu yazı, aracı yukardan görenleri hayrete düşürüyor. Çünkü sıkça önlerinden geçen 400 km hızlara çıkabilen bu aracın üzerinde “Beni isteklerimden koru” yazması, aracın neler yapabileceğini düşünmeniz için sizi zorluyor. Öte yandan BMW Art Car serisi bu araçla sonlanıyor. Ta ki 2007’e kadar.

Guggenheim ve Tate Modern gibi güncel sanat müzelerinde, özel koleksiyonlarda bir çok eseri bulunan yeni dönemin sanatçılarından Olafur Eliasson; BMW’nin 2004 yılında tanıttığı hidrojen yakıtlı konsept otomobili BMW H2R için güzel planlar hazırlıyor. Aradan geçen sekiz yıldan sonra 2007’de 16. araç da seriye katılacak…