Tepede bir lamba,önünde ufuk çizgisi,etrafında yüzlerce buzul ve hepsi her an üzerine düşmeyi bekleyen sarkıkların gerilimi.Bunların hepsini odanda yaşayabiliyorsan burada bir hata var demektir: Geir Jennsen

Kendi ışığını doğduğu topraklarda alan ve o durgun parıltıyı dinleyenlerin üzerine örten mütevazı müzisyenlerden Geir Jennsen. Karanlıkla haşır neşir,hep “n’apalım hayat bu,mecbur yaşayacağız” olgunluğunda gülümsemesiyle çıktı insanların karşısına.Norveç’in hüznünü o tuhaf gülümsemesiyle dinleyicilere aşılıyor.Her konserinden yüzlerinde mayhoş bir gülümsemeyle ayrılıyor seyirciler.’Ambient tarzın Aphex’i’ olarak anılacak kadar da başarılı bir kompozitör. Teknik anlamda yeterlilik arayanlara, minimalin doğasındaki zenginlikleri sunan sanatçı, işin başından beri mottosunu ‘bu uzun yaratım süreci artistik bir intiharla son bulmalı’ olarak belirlemişti. Kendine has deneysel yaklaşımlarıyla yeni frekanslar şekillendirerek müzikte yeniyi bulmak için uzun bir süre yol aldı.Ona göre O,yavaş çalışan biriydi.

91’de 27 yaşındayken,Biosphere adı altındaki ilk kaydı ‘Microgravity’ Origo Sound etiketiyle çıktı.Minimal yaklaşımlarla en doyurucu tadı hazırlayıp,bir de noise’u algı kapılarının zili yapınca,dinleyenlere değişimi başlatmak için hazır olduğunu gösterdi.Her parçanın bireyselliği,bütündeki sürükleyiciliğini o kadar kasvetli, bir o kadar da rahatlatıcı bir havaya büründürmüştü ki,92’de Apollo/R&S, bu rahatsız kaydı lp ve cd formatında yeniden bastı. Bu sayede teknolojiyi dile getiren Jennsen, güneşi ve ayı Norveç semalarına çivilemiş oldu. Yaşadığımız hava torbası biyosferin dengelerini gene onları kullanarak açıklamayı tercih etmesi,parçaları dinlerken; karanlığın sesi glitch tonlarla aydınlığın savaşçıları Ms2000 tonları arasındaki savaşı gözler önüne seriyor. Duyduğunuzun kalıplarından çıkmış bir müzik olduğunu anlamanız zaman alıyor. Sesi açtıktan sonra müzik geri planda,kendi yatağında akmaya başlıyor.

Brian Eno’nun tecrübelerini kendine fener edinen Geir Jennsen, Biosphere’deki döngüyü Spinoza’nın kararlı nefretiyle beslenmekteydi ve bu döngü 6 aylık uzun gece-gündüz paketleriyle 3 yıl sonra Patashnik albümünde vücut buldu.Korkularıyla yüz yüze gelen bir şizofrenin yaşadığı dalgalanmaları ve sonunda çıkışı kendinde bulmasını daha giriş parçası Phantsm’da merak uyandıran bir gerilimle başlatıyor. Duyduğunuz küçük kızlar ‘We had a dream last night’ dediğinde hikayenin başladığını görüyorsunuz,fakat yanlış hikayeyi dinlemektesiniz. Zira ablanın çağrısını kardeşleri sürekli olarak ‘We had the same dream’ diye cevaplamakta. Tedirgin, manic-depresif kayıtlar ve olmazsa olmazı gök gürültüleri,fırtınayı daha da çekici bir hale sokuyor. Beyin duvarlarından seslerin aktığını duyabilirsiniz. Kullandığı sesler brianwave generator için geliştirilen frekanslara render’lanabilir,beyin bu sayede son parça ‘en-trance’le kendini bulabilir.

Bu gerilimin ne kadar süreceğini kendisi bilmese de Sony Japan,96’da uzun süreli nefeslerin arasına Best of Biosphere albümünü sıkıştırır. Artık aldığı yoldaki tuğlaların altına dönmeye başladığını gören Geir Jennsen, Oz’a gidip hesap soracağının bilinciyle daha uzun adımlar atar. Yayılan zaman 97’de önce ‘Insomnia’ ardında da ‘Substrata’ albümlerinin çıkmasıyla bir güzel ziplenir. Üzerinden uyuşukluğunu atmasından sonra verdiği demeçlerde, artık kontrolünden çıkan bir üretim sürecine girdiğini,bundan da fazlasıyla memnun olduğunu belirtir.Artık matematiğini yeni açılımlarla sergilemektedir. Biosphere’den önce, Bleep adlı projesiyle 90’da çıkan çalışması ‘The North Pole By Submarine’daki asi duruş,bundan sonraki çalışmalarına iyiden iyiye yayılmaya başlar.Ondaki huzursuzluk,sınırdaki askerin gerilimiyle eşdeğerdir.

2000’de April Records’dan çıkan Cirque albümü,adını Cirque buzulundan alıp,tüm özelliklerini de bünyesinde barındırmakta.Albüm sifonunu çekerek içindeki buzulu girdaba sürükleyip darmadağın bir etki bırakmakta.Belki pis değil ama dağınık.Kafanın içinde yükselen ve alçalan kişisel sesleri nötralize ettikten sonra yolculuğun nasıl bittiğini anlamadan ruhu bedenden çıkaracak kadar dağınık.Kullandığı ses pattern’leri işgale başladığında,beyinde oluşan karıncalanma,sizi tabağınızda çatalla oynadığınızın kendi beyniniz olduğuna inandırabilir. Dünya saatinden bağımsız çalışan sanatçı 2000’de,Alman elektronik camiasının güzide label’ı Fax’dan Pete ‘Namlook’ Kuhlmann ile 93’de ilkini ürettikleri The Fires of Ork 2’yi hazırlarlar.İlk Ork’un geçen 7 yılda Pete Namlook; Klause Shultze,Atom Heart ve Mixmaster Morris gibi sanatçılarla çalışmış ve her işinden edindiği tecrübeleri üst üste koyup Geir Jennsen’la yeniden fakat bu sefer daha da güçlü alevlendirdikleri bir meşale vermişlerdir Ork’un eline.Dalga boyları sınırsız,nefes aralıkları ise daha uzundur. Tim Burton bir korku filmi çekse Danny Elfman’ın çalışmalarından daha vurucu bir soundtrack olacaktır Ork’lar. Geir Jennsen Trond Brede Andresen’ın yönettiği 93 yapımı ‘Som evige stjerner’ ile soundtrack çalışmalarına da bulaşmaya başlamıştır.En son Dean Chalkley’nin ‘Strip’ filmi için çalışmasına rağmen onun gözdesi 97’de Erik Skjoldbjærg’in Insomnia’sı için hazırladığı soundtrack’tir.

Miskinliğini çoktan bünyeden uzaklaştıran Geir Jennsen, The Higher Intelligence Agency’den Bobby Bird ile beraber Polar Sequences ve Birmingham Frequencies kayıtlarında ambient için mucizeler yaratmışlardır.Hiç durmayan müzisyenlerin minimal coşkuları Birmingham’daki modern mimarinin en güzel örneklerinden the Rotunda’da açığa çıkar.İç içe geçen dalgaların sesi ve kuzeyin esintisi tedirgin ruh halini katlanılabilir bir yalnızlığa çevirir. Norveç Polar Fest’deki kayıtlarını da albümleştirerek,ölümsüzleştirirler. Bir koronun çığırtkanlığına ’Silent scream’ kavramını yapıştıran Geir, notaların vurduğu her duvara hikayesini yapıştırmaktadır.

Yıllar geçerken şarabımız da bakterileriyle içini beslemektedir.2001’de Substrata 2 kayıdını ‘Man with a movie camera’ albümünü de ekleyerek 2 cd olarak çıkartır.97’de çıkan Substrata albümünü yeniden yayınlamayı istemesi,zaman aralığına sıkışıp kalan bir hikayenin artık bittiğini gösterir. Geçmişi tekrardan su yüzüne getirdikten sonra geleceğin nasıl bir buz kütlesine bağlı, zamanın önünde sıralandığını anlatıyor.Geir Jennsen için yenilerin özümsenmesi ile geçen vakit her zaman dar gelmiştir.2002 ‘Shenzhou’ ve ardından 2004 ‘Autor de la Lune’ albümleriyle zamandaki yolculuğunu kendi başına buyruk yapacağını bir kez daha tekrarlar. Artık ambientte kurguladığı ‘bu uzun yaratım süreci, artistik bir intiharla ölümü’ göz önüne alabilir. Tabutunu görmek istemesek de Geir Jennsen,en azından bir süre solo çalışmalara ara verdiğini belirtti. Sanırım o da mottosunda humanist değişiklere gidecek.

::: www.biosphere.no

Fi tarihinde Basatap için kaleme alınmıştır.