Kanada’nın soğuğundan mı bilinmez, son yıllarda keskin melodilerin hepsi sarkıtlar halinde üzerimize düşüyor. Karlar kralı Aaron Funk ise uçlarını kütleştirmektense sertleştiriyor.

Olur olmadık bir sürü ses içinden kulağımıza hoş gelenlere öncelik tanıyoruz çoğu zaman. Rahatlattığı, bizi katharsis’inde bulandırdığı için seçiyoruz dinlediklerimizi. Kısa zamanda yoğunluk terleri attırabilecek isimler başucumuzda. Son zamanlarda konuşulan bir durum var önümüzde. Özellikle elektronik müzik yapımı kolaylaştığından ve programlar da fazla imkan tanıdığından insanlar müzik yapımına nerden başalyacaklarını, daha doğrusu nasıl başlayacaklarını unutuyorlar. Belirli kalıplar ve metronomlar üzerinden giden sanatçıların ise düştüğü en büyük handikap bu başlangıç oluyor. Herşey o kadar keskin ve net ki aslında eksik müzik yapılıyor diyebiliriz.

Tik Tak!

Yakın dönem elektronik müzik piyasasına ve yanı başımızda müzik yapan arkadaşlarımıza bakınca hep aynı şeyi görüyoruz. Sanki herşey düzenli olmak zorundaymış gibi açılan pattern’de 4/4’lük, 2/4’lük gibi sabit ritmler ve metronomlar kullanıyorlar. Bu da müziğin doğal yani performans yanını geri plana atıyor. Altta giden düz bir ritm üzerine, gene düz başka ritmlerle süslemeler boy gösteriyor. Bir noktadan sonra da bu tek düzelik çöplük etkisi yaratıyor. “Hep aynı şeyler” diye başımızdan savdığımız, hatta alıp da bir kere dinleyip kenara attığımız bir sürü kayıt var piyasada. Bunların arasından eleme yapmaktan da usanıp eş dost tavsiyesiyle yeni gruplar keşfeder olduk. Eğer ki bu çöplükten işe yarar bi’şey çıkartırsak, değmeyin keyfimize. Biz müziği klişelerden kurtulmak yeni yaklaşımlar görmek için dinlerken bu kalabalık da neyin nesi bilinmez. Bizim aradığımız yenilik ve kişiliğini müziğe yediren gruparlar baş tacı yapılıyor. Bilinen düzeni kırabilen ve içini istediği gibi dolduran Aphex Twin, Autechre, Four Tet gibi gruplar dertlerini en iyi yaşadıkları şekilde anlatıyorlar. Zamanımız düşünülürse çok hızlı bilgi alışı ve verişi bunun sonucunda da bünyede iniş çıkışlar yaşanıyor. Bu sanatçılar da derdini anlattığı dinleyicisine olduğu gibi sunuyor herşeyi. Glitch’ler, vokaller, baslar hepsi görünen ama konuşulmayan dünyanın düzenini yaratıyorlar. Bu post yaklaşımları alan dinleyici de kendine şunu soruyor: “Düzensizliğin düzeni böyle bi’şey olmalı?!..”

Dönemini yansıtan müzik içinde böyle iniş çıkışları net sergileyebilen müzisyenler ise dinleyici nezdinde farklı yerdeler. Dogma sinema gibi dogma müzik de ayrı bir yer tutuyor bu çöplükte. Bu kadar yakınken bilgiye ulaşmak, Kanada’da yaşanan bir çılgınlıktan habersiz olmamız kaçınılmaz. Aaron Funk [ gerçek soyadıdır ] grind core geçmişine sahip bir prodüktör. Venetian Snares’i yaratırken de kafasında hep bu brutal yaklaşımı barındırıyor. Beklentiniz eğer 4/4’lük melodilerse sizi tatmin etmeyecek birisi.Profesyonel anlamda girdiği elektornik dünyasına 1999’dan şu ana kadar 28 ‘korkunç’ albüm ve 12’lik hediye eden biri Aaron. Bir o kadar da toplamalardaki parçaları ve kaset dönemine ait kayıları mevcut.

Sert ve estetik olmayı başarabilen sanatçı, ne yazık ki hiç acımadan kafanızın içine çelikten bir yelek sarabiliyor. Glitch’lerin sonsuz kullanımı sinirlerinizi germeye yetiyor. Bir yandan da dinlediğiniz ve bundan sonra dinleyeceğiniz ‘kusursuz’ kompozisyonları sorgulatıyor. Hiç beklenmedik anda gelen atakları, az önce ele geçirdiği sizin, içinizde yaralar açabiliyor. Tamamen bozunma yaşatan Venetian Snares, anlamsız gelse de binbir duygunun içine sürüklüyor sizi. Tıpkı anında mutluluğu farkedemediğimiz gibi anında da çıkaramıyoruz tadını. Ne zaman ki parça bitiyor işte o zaman bünyenin tüm bu yaşadıklarını özümseyerek anlaması için vakit kalmış oluyor. Bir yıkım ekibinin gelip tüm bildiklerinizi yıkmasına benziyor durum. Öte yandan yıkıp da bırakmıyor, yapıma geçiyor ki işin en can alıcı kısmı da burası. Bir kere başladığı zaman gürültünün ahengi, kendinizi yeni dünyanın oluşumuna bırakmayı en akıllıca tercih olarak görüyorsunuz. Dış dünyadan uzaklaşıp Aaron’un katharsis’ine giriyorsunuz. Dikkat! Duvarlarından beton ellerin fırladığı, zeminin dalgalandığı bir mekandasınız. Lütfen vericinizin ayarıyla oynamayın.

Zamanın kırılma noktası

Beyninizin keskin virajlarını yalayan bir aracın tekerleri gibi aklınızı karıştırıyor. Gerçekten duyduğunuz ses bu. Aaron Funk motoruna biniyor ve Kanada’nın soğuğunu da peşinden sürükleyerek beyninizin de uyanıp tepki vermesini istiyor. İlk uyanışı yaptıktan sonra zaten tüm yollar size çıkıyor. Gürültü diye adlandırılabilecek bir ses sistemine sahip olsa da bu motoru dinlemek keyif vermeye başlıyor. Çünkü sesinden sürekliliği ve yolun uzunluğunu seziyorsunuz. Yavuz Turgul’un Gölge Oyunu adlı Türk filminde bir sahne vardı. Şener Şen ve Şevket Altuğ çalıştıkları pavyondan çıkar, Şen’in sürdüğü keseli bir motorsiklete binerler. Tarlabaşı’ndan aşağı doğru saat sabahın 6’sı 6,5’udur. Sessiz, yorgun ama huzurlu bir akış sezersiniz. Tüm bu yaşadıkları karmaşanın aslında ne kadar da huzurlu olduğunu anlarsınız. Bir damla gerilim yoktur, sadece akıp giden bir süreç vardır. Hiç kimse olumsuz duygular ve öngörüler geliştirmez. İşte Aaron da beyninizi yol haritasına alıp bu sürece çekiyor. Sert ve anlamsız gelse de bu yolda giden aracın çıkardığı sesler sizi canlı tutuyor. Yolculuğa ısındığınız zaman, yola olan konsantreniz sizi ayrı bir zaman dilimine itiyor yavaş yavaş. Kayaların arasından denizlere açılan bir motor sesi duyduğunuz ve siz de üstündesiniz o an. Bir anlık boşluk güvenli ve keyifli bir yolculuğa dönüyor. Keskin yamaçlardan düşen beyni yere ulaşmadan yoluna uçarak devam ediyor. Eğer bir kere bu oyuna kendinizi kaptırıyorsanız, bu oyundan çıkma şansınız da çok az. Çünkü sesler o kadar yakın aralıklarla mikslenmişler ki, beyniniz yaşanan duygu yoğunluğunu çözene kadar siz başka bir ortamda yeniden doğuyorsunuz. Suların içinde uyanmak istemeyen ‘siper’ ego da size en güvenli seçimi yaptırıyor. Ancak bu yolculuk bittiğinde kendinize zaman ayırabiliyorsunuz. O zaman düşünme süreci başlıyor, belki ‘bu da neydi’ deyip geçeceksiniz, belki de ‘bu dünya da nedir’ deyip uzay yolculuğuna çıkacaksınız. Kırılan zamanın içine atlama heyecanı müzik severi çekiyor ve bu tuzağa düşürüyor.

Şu an Planet-µ Records’da bu kadar ağır melodilerle kendini ifade eden Aaron Funk, yakın zamanda ağırlığını uzaklara fırlatabilecek Warp Records’a geçecek. Şu anda beraber çalıştığı insanlar ve yaptığı remikslere bakılacak olursa, Warp tayfasıyla ne tür projelere gireceği merakla beklenmekte. Sert ve keskin glitch’leri ne kadar daha birbirine katıp anlamlı melodiler çıkaracak bilinmese de, kendine yarattığı dünyasında insanlara göstereceği daha bir çok yaratığa sahip olduğu tahmin edilebiliyor. Kulaklarınızı dört açın, gözlerinizi kapatın; cehenneme hoşgeldiniz.

::: http://www.vsnares.com/
::: http://myspace.com/venetiansnares

Fi tarihinde Basatap için kaleme alınmıştır.